29 Ocak 2014 Çarşamba

Selam Blog,
Bu akşam Eskişehir'e gidiyoruz, kızlar karnelerini (yani gelişim raporlarını) aldılar, dede ve annaneye gitmek istediler bizde gidiyoruz. Normalde arabayla götürüyorum ama bir kere trenle gitmişlerdi yataklı vagon almıştık, yatarak gittikleri ve rahat uyudukları için yol onlara çok kısa gelmişti. O yüzden şimdide trenle gitmek istediler, arabayla çok uzun sürüyormuş :)) (trenle yaklaşık 11 saat, arabayla yaklaşık 5 saat). Neyse benimde işime geldi, direksiyon sallamadan rahat rahat gideriz umarım. 
Eskişehir'e gitmek demek benim için yemek yemek demek. Benim üniversite öğrenciliğimde Eskişehir'de geçtiğinden (Anadolu Üniversitesi, örgün eğitim ama :P ) size biraz Eskişehir'de ne yenir ondan bahsedeyim.

PİNO HAMBURGER
İlk hamburgerimi yediğim yer.  Hala hiçbiyerde öyle güzel hamburger yemedim. Pino sandiviç (nasıl yazılır bu yahu) ve pizzası da muhteşemdir. Fiyatlarıda oldukça uygundur.

TATLIDİL KÖFTECİSİ
Rahmetli dedemin dükkanına sırf bu köfteden yemek için giderdim. İnanaılmaz güzel bir köfte, kızarmış ekmekler ve yanında şıra. Şimdiden ağzımın suyu aktı. Giderseniz dükkanın salaşlığına şalrmayın, ben bildim bileli aynı hiç değişmedi, hatta çalışanlar bile aynı :) en güzelide köftelerin lezzetide aynı hiç değişmedi.

PAPAĞAN ÇİĞBÖREK
Çiğbörek seviyorsanız mutlaka burda yiyin, çok güzel yapıyorlar yanında bol köpüklü ayran. ohh miss.

KARAKEDİ BOZACISI
Hamamyoluna geçerken burada durup bir bardak boza için, kaymak gibi valla :)

MEŞHUR HELVACI
Eğer burdan tahin helvası yemediyseniz, kendinizi helva yemiş saymayın, ben ki çok sevmem, ama buranın helvasına bayılıyorum. Ağzınızda resmen dağılıyor. Yaz helvasınıda tavsiye ederim bol cevizli.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar, gidince diğerlerinide yazarım. Ama Eskişehir'e giderseniz mutlaka bunları deneyin sonra da bana dua edin :))
Evett gezmekten ve yemekten fırsatım olursa (Allah izin verirse) bundan sonraki yazım Eskişehir'den olacak. Öpüyorumm

27 Ocak 2014 Pazartesi


İyi Haftalar Blog.
Bir haftasonu daha rüzgar gibi geçti. Birileri şu haftasonlarını 4 güne falan çıkarsa ne güzel olurdu. 3 gün çalışıp 4 gün tatil yapmak fikri çok sıcak geldi nedense :) Ama şikayet etmemek, şükretmek gerek, çünkü haftanın 5 günü çalışacak bir işim ve işe gidebilecek sağlığım var. Bunları bulamayanlarda vardır mutlaka. Bazen Pollayanna olmak en iyisi sanırım, çünkü ozaman küçücük şeyler mutlu etmeye yetiyor insanı.
Bu haftasonuda yeni 2 tane film izledim. Gene Digitürk salon filmlerinden.
İlk Film:

Zor Kazanç (Pain & Gain)


Film, bir spor salonunda fitness hocası olarak çalışan Dainel Lugo'nun hayatından sıkılması ve daha çok para kazanıp Amerikan rüyasını yaşamak istemesiyle, salona gelen zenginlerden birini kaçırıp, bütün parasına el koyma planı yapmasıyla başlıyor. Kendisine 2 tanede ortak bulan Lugo'nun ve ortaklarının başlarına gelen traji komik ve heyacanlı olayları izlemek güzeldi. Filmin konusu gerçek bir hikayeden ve karakterlerden alınmış. Bunu öğrendikten sonra bu kadar salak insanlar varmı gerçekten diyorsunuz :) Hem konusu, hem oyuncuları hemde aksiyonu yerinde olan bir film. İzlemediyseniz izleyin. (çocuklar için uygun bir film değil, aklınızda olsun)

Kaçak (Gateway) 


İkinci film ise Kaçak. Eski Bir ralli pilotu olan Ethan Hawke'ın karısı kaçırılır ve telefonla birileri tarafından talimatlar verilir, ve spor bir araba çalarak, talimatlara uymasını yoksa karısının öldürüleceği söylenir. Filmde çok güzel bir Mustang Shelby Süper Snake bir arabanın yanında, çok iyi yarış sahneleri var. (yarış değil aslında polisleri atlatma sahneleri demeliyim). Aksiyonu bol bir film, ama ben sonunu çok sevmedim, olayı kimin yaptığını anlamadık (gecenin bir yaraısında uykulu gözlerle seyretmiş olmamamızın bir sonucuda olabilir tabi :)) Aksiyon filmlerini ve hızı seviyorsanız bir şans verin seyredin bence.

Bu arada Sammydress'ten alışveriş yaptığımı söylemiştim ya, gösteririm demiştim ama ben fotolayana kadar sezonu gececek, o yüzden siteden resimlerini göstereyim bari dedim.

  


Bu elbiseyi haftasonları giyerim diye almıştım, ama çok hoşuma gitmedi, penyesi kaliteli değil maalesef, üstelik boyu da beklediğimden kısa geldi. Sanırım tozbezi olacak :(

Bu elbiseyi de şık bir davet veya yemekte giyerim diye aldım, elbisenin üste duruşu fena değil, ama bu da çok kısa durdu, üstelik kumaşıda çok kalitesiz çıktı, belki bir defa giyebilirim.

İşte bu elbise tam göründüğü gibi çıktı, kumaşının kalitesi ve modeli gerçekten çok güzel, ancak bu da bira dar ve kısa geldi (kısalığı baya çok) beden ölçüsünü L almama rağmen (ki ben 36 bazende 34 beden bir insan olarak) gene de dar geldi. Ama bu beni caydırdımı asla, yılbaşında giydim bile :)

İşte bu siparişimde en sevdiğim elbise bu. Haftasonu giymek için ideal, hem kumaşı hem de modeli çok güzel, üstelik modeli burada bulabileceğiniz elbiselerden farklı. Ama boy sorunu maalesef bunda da var, azıcık kısa :), ama ben haftasonu ve kalın çorapla giydiğim için sorun etmedim.

İşte öyle. Yurtdışı alışveriş yapamanın dezavantajları oalbiliyor (beden ölçülerinin tutmaması, elinize geçmesinin uzun zaman alaması gibi). Ama fiyatların çok ucuz olması ve kargo ücretinin olmaması, modellerin farklı olması gibi avantajları olduğu için gene tercih edebilirim.

24 Ocak 2014 Cuma

Selam Blog,
Dün akşam kızlarımla portakallı kek yaptık. Gene süper olmuş, söylemesi ayıp :) Yapmak isterseniz tarifini vereyim, bende bu tarifi internetten bulmuştum ama o zamanlar blog yazmadığım için nerden aldığımı yazmamışım, umarım sorun olmaz. Zaten orjinal tarifi biraz değiştirdim ben :)

Malzemeler:
3 yumurta
2 fincan şeker
1,5 su bardağından bir parmak az un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
1/2 portakal kabuğu rendesi
1,5 çarbağından biraz az sıvıyağ
üstü için
1-2 portakal
1 su bardağı şeker
portakal suyu

Yapılışı:
ilk önce tepsiyi güzelce yağlıyoruz, benim kek tepsim seramik kaplama olduğu için yapışmıyor, eğer sizinkiler yapışıyorsa yağlı kağıtta serebilirsiniz. Tepsinin dibine halka halka kestiğimiz portakal dilimlerini koyuyoruz. Küçük bir tencereye şekeri koyup üstünü biraz geçecek şekilde portakal suyu koyup kaynatıyoruz. Kaynayan şerbeti portakalların üstüne döküyoruz. Çırpma kabinda şeker ve yumurtayı 3-4 dakika çırpıyoruz. Üzerine elenmiş un, yağ, vanilya, kabartma tozu ve portakal kabuğu rendesini koyup biraz daha çırpıp, tepsiye döküyoruz. Portakal suyu hamurun üstüne çıkabilir panik olmayın, normal :). 160 derece önceden ısıtılmış fırında 35-40 dakika kadar pişiriyoruz.Sonrada afiyetle hüpletiyoruz, dikkat edin parmaklarınızı yemeyin :) Buzdolabinda 1 gün beklerse daha da süper oluyor unutmayın.
Kızlarım anneleri gibi çok hamaratlar :)
kekeimizin pişmeden önceki son görünümü :)
ve bu da pişmiş hali, foto biraz kötü çıkmış görünümüde tadı da süper, benden söylemesi.

Bu arada bugün kızlarım karnelerini daha doğrusu gelişim raporlarını aldılar. İkisi içinde öğretmenleri çok güzel şeyler yazmış. Umarım hep böyle başarılı olurlar kuzularım.


22 Ocak 2014 Çarşamba

Günaydın Blog,
Bu aralar üzerimde bir uyuzluk ki sormayın gitsin, hiç bişey yapasım yok, sürekli akşam olsa da yatsam modundayım, iştahımda kesildi, çok bişey yiyip içmekte istemiyorum, bu aralar sadece ev ve iş modundayım, arada kızların zorlamasıyla spora gidiyorum onda da yarım saat ya çalışıyorum çalışmıyorum doğru havuza, havuza dediysem yüzmek için değil, jakuziye, buhara girip anlanıyorum :) Bu işin sonu nereye gider bilmiyorum, insan bişey yapmadıkça daha çok tembelleşiyor sanırım. Kendime gelip bir silkelenmem lazım ama ona da üşeniyorum :) Neyse haftaya Eskişehir'e gidicem orda biraz kendime gelirim diye düşünüyorum, gerçi annem ve babam bana prensesler gibi bakar hiç bir iş yaptırmazlar ama en azından bolca gezerim :) Yoksa ben depresyona mı girdim, ne dersiniz?


Ruh halimi en iyi bu şekerler anlatıyor. Hep böyle yatayım, uyuyayımmmmm :))))

19 Ocak 2014 Pazar

Günaydınn, bir haftasonunu daha bitirmiş olmamanın verdiği mutsuzlukla bu satırları yazıyorum. Yok be mutsuz değilim abarttım. Sadece işe gelmek biraz zorladı :)
Haftasonu naptım peki, dinlendim, film izledim, yüzdüm, yedim, içtim, yattım :) Pek verimli bir haftasonu geçirmemişim olsun bu bile güzel.
Bu hafta neler izledim onlardan bahsedeyim azıcık. İlk film
Man Of Steel: Süpermen Çelik Adam
Süpermen filmleri serisinin hepsine bayıldığım için buna da bayıldımmm. Görsel efektleri muhteşemdi. Aksiyon hiç düşmedi. Süpermen rolündeki yerine daha cool birisi olabilirmiş ama bu da fena değildi. Hala izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim.


İkinci Film ise "Bu Nasıl Aile" diye çevrisi yapılan "We're The Millers". Afişten de anlayabileceğiniz üzere film, bir uyusturucu satıcısı (baba), bir striptizci (anne), bir kaçak (evin kızı) ve 18 yaşında bir bakirin(evin oğlu), Meksika'dan uyuşturucu geçirmek için aile olarak bir araya gelmesini ve bu ailenin komik maceralarını anlatıyor. Jennifer Aniston'ı çok severim zaten, filmde oldukça eğlenceli ve komik bir film. Ama bazı sahneler ve espriler küçük çocuklar için uygun olmayabilir. Bence seyredin ve eğlenin.
Son film ise Çağan Irmak'ın son filmi, "Tamam mıyız?" Bu filmde diğer Çağan Irmak filmleri gibi muhteşem oyunculukların olduğu bir film, genç oyuncular bence çok başarılılar, diğer oyuncular ise (Sumru Yavrucuk, Gürkan Uygun ve Zuhal Gencer Erkaya) muhteşemdi. Konu ilginç bir konu, ama nedense bişeyler olmamaış sanki, diğer filmlerle karşılaştırdığım zaman bu filmi daha az sevdim, (bunda ağlamamış olmam etkili olabilirmi acaba :)) Ama gene de seyretmediyseniz seyredin derim, pişman olmazsınız.

Evett bu haftaki seansımızda burda bitti. Umarım faydalı olur. Hepinize mutlu haftalar diliyorum

14 Ocak 2014 Salı




Günaydın Blog,
Bugün kızlarımın yeniyıl hediyelerini göstereceğim. Kızlar dedelerine nasıl ağladılarsa, hem dedeleri hem de dayıları para gönderdiler hediye alayım diye :d Gerçi onlar hediyeleri alıp gönderdiklerini düşünüyorlar, "dedem hediye almaktan çok iyi anlıyor, bizim bu ayakkabıları istediğimiz nasılda bilmiş" dediler. O yüzden onlar okuma öğrenip bu yazıyı okuyana kadar kimse bişey söylemesin ona göre :)


Bunlar dedelerinin(!) aldığı ayakkabılar işte. Bayıldılar, hergün giyip tıkır tıkır geziyorlar yatana kadar :) Böylece ben de kendi ayakkabı ve çizmelerimi kurtarmış oldum ellerinden yani ayaklarından :) Bu ayakkabıları YKM'deki Accessorize standından aldım.



Kıyafetlere gelincebunlarıda dayıları (!) aldı.
Etekler Koton'dan. Ben kızları aynı giydirmiyorum, bebekliklrinden beri herşeylerini farklı ama tarz olarak aynı şeyleri alıyorum. Ama bu eteklere bayıldım oyüzden ikisinide aynı aldım. Üstler Mothercare'den.



Bunlarıda ben aldım.Aslında yılbaşı hediyesi olarak almamıştım. Hediye olarak başka şeyler alacaktım ama baktım birsürü hediyeleri oldu, bende bunları paketleyip verdim :) Bu eteklerde Kotondan. Üstlerden bir tanesi Koton, diğeri LCW. Aslında LCW'den bişey almayı sevmiyorum, çünkü herkesin üstünde görüp sinir oluyorum.

Bunların içinde de diğer hediyeleri olan Barbieler var. Sadece onların resmini çekecektim ama kızlar bunları da çek deyip hepsini dizdiler, hepsi derken yanlış anlşılmasın, resimdekilerin daha fazlası babasında ve babannesinde bırakılmış durumda :)

Bunların yanında bir tane orgları ve 2 tane dev gibi boya setleri var hediye olarak, onların resimlerini çekmeyi unutmuşum.

Kızlar için gerçekten karlı bir yılbaşı olmuş :) Benimkilerle beraber tümmm çocuklar umarım ömürleri boyunca hep böyle şanslı, mutlu, onları çooook seven insanlarla birlikte olurlar. Tabi sağlıklı bir biçimde, çünkü en önemlisi sağlık.

12 Ocak 2014 Pazar

Günaydın, İyi haftalar blog.
Haftasonunu iple çekiyorum gelsin diye, ama o hem geç geliyor hem de çabuk geçiyor. Bu haftasonu 4 tane film seyrettim,  ikisi Digitürk salon filmi, diğer ikisi de bilgisayarda olanlardan.Yorumlarıma gelince, ilk önce beğenmediklerimden başlayayım.

Kaos:Örümcek Ağı


Bu filmi gördüğünüzde arkanıza bakmadan kaçın, sonra vay beni kimse uyarmadı, vay ben duymadım, ben orda değildim falan gibi şeyler istemem ona göre :) Türk filmi olarak efektleri iyi sayılabilirdi ancak senoryosu ve kurgusu o kadar kötü ki bence seyretmek tamamen vakit kaybı. Ben niye seyrettim peki, valla bende bilmiyorum :)






Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm.   
Ben Behzat Ç. dizisi hiç seyretmemiştim. Sadece Ankara'da geçtiğini ve çok küfürlü konuşulduğunu biliyordum. Filmde dizinin bir nevi devamı, ama benim gibi hiç seyretmesinizde anlayabiliyorsunuz. Ancak çocuklarla seyredilmesi sakıncalı olabilir çünkü çok küfürlü konuşma var. Bu film üstteki filme göre daha iyiydi, en azından konusu ve senaryosu daha sağlamdı ve eğlenceli sayılabilir. Eğer evde ne yapacağınızı bilmiyorsanız ve çok vaktiniz varsa seyredilebilir.





Star Trek:Into Darkness


Üçüncü filmi Digitürk Salon'da seyrettim. Çocukluğumuzun fenomen dizisi Uzay Yolu'nun bir çok filmi çekildi, bu da sonuncusu. Ben severek seyrettim.Temposu düşmeyen, efktleri çok iyi olan bir film. Eğer siz de benim gibi Atılganı, Kaptan Kirk'ü Mr.Spak'ı seviyorsanız izleyebilirsiniz.








The Wolverine
                                                                                                                                                                                          
 
     Son filmimiz ise yine Digitürk Salondan, X-Men filminin sonuncusu ama bu filmde diğer mutantlar yok sadece Wolverine var, zaten filmde onun kişisel sorgulamasını anlatıyor. Bu filmide eğer X-Men filmlerini, aksiyonu ve Hugh Jacman'ı seviyorsanız(daha doğrusu edeleli vicudunu :)) seyredin derim.

Evett bu kadar film yorumu yeter, filmlerin konularını yazmadım çünkü google amcaya sorunca hepsini çıkartıyor, o yüzden ben sadece kişsel yorumlarımı yazdım. Umarım faydalı olur.
Bunun dışında haftasonunda çok güzel portakallı bir kek yaptım, tarifini ve resimlerini sonraki postlarda vericem, ama mutlaka yapın pişman olmayacaksınız. Kim yediyse, parmaklarınıda beraberinde yedi, o kadar yani :)
Bir postumuzun daha sonuna geldik, beni okuyan (varsa tabi), küçüklerin, büyüklerin, yaşıtlarımın hepsini öpüyorum :)                                 

9 Ocak 2014 Perşembe

Selam Blogum,
Bugün biraz zor bir yazı olacak çünkü görüntüler yazdan kalma baştan uyarayım :D Bu yaz arkadaşımla Çeşmeden Sakız Adasına günübirlik bir gezi yapmıştık. Çeşmeden feribotlar var biz sabah en erken feribotla yani 7,30 feribotuyla yola çıktık,tur şirketinden bir de tur satın aldık, orada gezmek için. Planımız gidip orada bişeyler yiyip sonra denize girmek sonra da tura katılmaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve ağustosun ortasında hava çok bulutlu ve rüzgarlıydı, yolun ortasında yani denizin ortasında hava patladı:) neyse sağsalim karaya ayak bastık, yeri öpsek mi diye düşünmedik değil :) Yukarıda ki reside artık varmak üzereydik. Tabi hava çok kötü olunca bizim denize girme işi suya düştü. Sabah saat 8,30 olduğu için hiçbiyerde açık değildi, biraz yürüdük, hatta kaybolduk Allahtan çok büyük biyer değilde çarşısını bulduk. Çarşısı aynı bizim Kemeraltı gibi (İzmiri bilenler bilir de diğerleri için ne desem bilemedim) Neyse saat 9-9,30 gibi dükkanlar açılmaya başladı. Bir cafeye oturduk, bütün yunanlıların yaptığı gibi soğuk frappemizi söyledik (Yunanistanın milli içeceği olmuş bu frappeler küçük-büyük herkesin elinde) bişeyler yedik insanları gözlemledik. Yunanlıların bizden hiçbir farkı yok, zaten çoğuda bir şekilde Türkçe biliyor. Kendinizi hiç rahatsız hissetmiyorsunuz. Sonra biraz çarşısında gezindik, orda da rahat durmadık tabi, ben 3 euro'ya bir etek aldım :) arkadaşımda bir sandalet ve t-shirt aldı o da 10 euro verdi. Tur saati geldi ve otobüslere bindik. İlk durağımız pirgi.
 Pirginin en önemli özelliği bütün evlerin duvarlarının mozaik olmasıymış. Resimlerde de görülüyor sanıyorum.
 Yanda görülen anıt Kristof Colomb için yapılmış.

  Burasıda Kristof Colomb'un kaldığı evin kapısı. Rivayete göre burda foto çektiren herkes Amerika'ya gidiyormuş. Bekleyip göreceğiz :)














Bu da sakızlı gazoz. Köy meydanında dinlenmek için kahve gibi biyere oturduk ve bu gazozdan içtik. Ben beğendim. Tavsiye ederim.

 Taaa oralara kadar gitmişken kendime de bir yakışıklı Yunan erkeği buldum :P

Pirgiden sonra Mesta'ya geçtik oraya bayıldım, inanılmaz güzel daracık taş sokakları var. Tarihi yapıyı korumuşlar.  Aşağıdaki Resimde bir klise görülüyor ama adını unuttum :(
 

  Yukarıdaki mozaleler Mesta'da ki en büyük kilisenin bahçesindeki mozelelr. Bu kilise Hristiyanlık alemi için çok önemliymiş, içer,de foto çekmek yasaktı ama çok ihtişamlıydı.

 Yukarıdaki donurmada bu yaşıma kadar yediğim en güzel ve lezzetli dondurmaydı, sırf  bunu yemek için tekrar gideceğim o kadar yani. Yoğurtlu ve sakızlısını tavsiye ediyorum şiddetle :)
Bahsettiğim daracık sokaklar bunlar işte. Ada eskiden sürekli korsan saldırılarına uğradığı için sokaklar çok dar ve labirent gibiymiş, ama hepsinin birbiriyla bağlantısı varmış.

Mesta'dan sonra yemek yemek için MestaPor'a gittik. Deniz kenarında salaş bir balıkçıya girdik ama herşey çok lezzetliydi ve servis inanılmaz hızlıydı.
 

Bizim tercihimiz ahtapot, kalamar, ızgara mastelo peyniri (bu adaya özgü bir peynir, yumuşak biraz hellime benziyor) greek salata, ev yapımı beyaz şaraptan yana oldu. Tüm bunlara (2 kişilik) 30 Euro verdik, bence uygundu ve lezzetleri çok güzeldi.

Yemekten sonra Armolia köyüne gittik. Burası seramikleriyle ünlü. Bir çok dükkan bulabilirsiniz.

İşte bunlarda adaya adına veren mastik ağacı yani sakız ağaçları. Altlarında gördüğünüz beyazlık dökülen sakızlar kirlenmesin ve daha kolay toplansı diye dökülen kireç. Sakızlar gün doğmadan önce toplanıyormuş, turistlerin ağaçlardan sakız almaları yasak, çünkü çok zor bir işmiş sakız yetiştirmek ve toplamak, Yunan Devleti bunun için sürekli teşvik veiyormuş yerli halka. Bizde Çeşme'de ki sakız ağaçlarının yokedilmeye başlanması oldukça düşündürücü.

İşte Sakız Adası gezimiz böyleydi. Bence gidilip görülebilir hatta 1 gece de kalınabilir. Gece eğlenceleride çok iyiymiş. Umarım sıkılmadın blog, uzun oldu biraz. Sürç-i lisan ettimse affola.

7 Ocak 2014 Salı

Kuzularım bu yazım size.
İlk önce sizi ne kadar çok sevdiğimi yazarak başlıyorum, Siz çok özel ve çok güçlü çocuklarsınız. Güçlüsünüz çünkü 30 haftalık ve 1,5 kg doğmanıza rağmen doktorları bile şaşırtıp kendi başınıza nefes aldınız ve sizi kuveze bile koymaya gerek görmediler. O minnak halinizle bile gözleriniz fıldır fıldırdı, başınızı dimdik tutuyordunuz. Her nekadar doğumda sizi gösterdiklerinde "bu ne sıçan gibi " diyip bütün ameliyathaneyi kahkahaya boğduysamda (ama itiraf edin ilk bebeklik fotolarınızı siz bile beğenmiyordunuz bunlar başkasının fotoları diye) sonra büyümeye başladınız ve çoookkk güzelll bebekler ve çocuklar oldunuz. 
Özelsiniz çünkü benim size hamile kalmam mucizeydi, ilk kalp atışlarınızı duyduğumda o kadar heyacanlanıp mutlu olmuştumki, anlatamam.
Sizinle olmak, sizi büyütmek, birey olarak yetiştirmek o kadar zor ama bir okadar güzel. Ne kadar iyi bir anne olduğum tartışılır, bazen çok tahammülsüz olabiliyorum size karşı, bazen size bağırıyorum da, (ama hemen pişman oluyorum ama anneliğe b*k sürdürmemek için biraz daha uzatıyoum), bazen sizin ufak kaçamaklar yapmanıza izin veriyorum(mesela az cips yemenize) ama yanlışlar yapa yapa doğruyu öğreniyorum, size iyi örnek olmaya çalışıyorum (ellerinizi gidin yıkayın demek yerine hadi ellerimizi yıkıyoruz herkes banyoya diyorum mesala), sonra sizi hiç kandırmıyorum, hoşunuza gitmese bile doğruyu söylüyorum, ve verdiğim tüm sözleri tutuyorum, aynı sizin gibi, size denemekten vazgeçmemeyi öğretiyorum (çok sabırsızsınız amaaa), sizinle parkta oynamayı, alışveriş yapmayı (özellikle bana kıyafet falan getirip anne bu sence nasıl sana çok yakışır demenizi), yatakta delirmeyi, film seyretmeyi, kek yapmayı, bana sarılıp uyumanızı, yüzmeyi ........ herşeyi çoooooooooook seviyorum. 
Boşanmamız konusunda beklediğimden daha anlayışlı olmanızda beni ayrıca mutlu ediyor, bunun sizin için ne kadar büyük bir travma olduğunu biliyorum, biliyoruz. Sizi üzmek hayatta en son isteyeceğim şey, bunu biliyorsunuz, ama bazen hayatta teoriyle pratik birbirini tutmuyor, biz babanızla büyük bir aşkla evlendik, çokta mutlu olduk, ama bazı şeyler tıkandı, ters gitti, sevgimiz bitti, aynı evde 2 yabancı olduk, bu sizi de etkiledi, yanınızda hiç sesimizi bile yükseltmememize rağmen siz o küçücük halinizle negtif havayı hep hissettiniz, gözlerinizde mutsuzluk vardı aynı bizim gibi. Sizin için denedik hemde çok, ama bazı şeylerin geri dönüşü olmuyor maalesef annecim. Birlikte mutsuz bir anne babanın mutsuz çocukları olacağınıza, ayrı ama bireysel olarak daha huzurlu anne babanın huzurlu, güvenli ve mutlu çocukları olmanızı düşündük (bunun için her gece Allah'a yalvarıyorum). Ben de, babanızda sizi çok seviyoruz, siz bizim için dünyanın en değerli iki varlığısınız. Babanız gerçekten çok ilgili, çok iyi bir baba, bunu asla unutmayın.Biz herzaman sizin yanınızda olacağız, Allah izin verdiği sürece hayatınızın önemli anlarında hep beraber olacağız, biz sizin her zaman "anne ve babanız" olacağız sadece "eş" olmayı beceremedik biz.Umarım büyüdüğünüzde bizi anlayıp hak vereceksiniz. Ama gene de hep bir parçanız eksik olduğu için özür diliyorum annecim kendi adıma, umarım affedersiniz bizi.
Tekrar yazıyorum sizi daima çok seveceğim, iyiki benim çocuklarımsınız.
Günaydınnn,
Bugün, yılbaşından önce yapmış olduğum bir kaç küçük alışverişi paylaşacağım. Bakalım ne ler almışım :)
Bu toplu görünüşleri, 3 küpe, 1 ruj, 1 rimel ve 1 parfüm. Ayrıntılarına gelirsek :
Ruj ve Rimeli Rossman'dan aldım, rimel 9,90, rujda 6,90 liraydı sanırım. Rimel beklediğimden iyi çıktı. 2 katta gayet dolgun ve uzun gösteriyor kirpiklerimi, dökülmede yapmıyor. Rujun kırmızı gözüktüğüne bakmayın, dudakta gayet doğal duruyor, sürümüde kolay.
Parfüm sürekli kullandığım Salvador Dali Dalilight. Çok ferah bir koku yazın sürekli kullandım, kışında Calvin Klein Sheer Beauty'yi kullanıyorum. Miss Pera'dan aldım 49 tl, ama aynı fiyata Rossman'da da varmış.
Bu küpeleride YKM'den aldım yeşil küpelerle birlikte. %50 indirim vardı, bunlar 8,5 TL, yeşiller 3,90 Tl'ye geldi, incili olanlar arkadaşımın hediyesi.

2 Fotodaki lolipopta kızlarımın, resimlerde güzel çıkar diye onlar koydular :)

İşte böyle, küçük şeyler alarak hem mutlu oluyorum hem de alışveriş isteğimi törpülüyorum.


6 Ocak 2014 Pazartesi

Selam Blogum,
1 haftadır yazamıyorum, aslında yazacak şeyler oldu bu sürede,
kocaaa bir 1 yıl geçti mesela, nasıl geçti dersen, ne iyi ne kötü sanırım, çok çok üzülmedim de, çok çok sevinmedimde, ortalama bir yıldı işte, bu yıl ilk defa yurt dışına çıktım örneğin,( evet bu yaşıma kadar hiç çıkmadım, Kıbrıs sayılmaz, kınamayalım hemen) sonraa, sonrada başka bişey olmamaış ilk heralde. Kızlarımda ilk bale gösterilerini yaptılar, toplamda 5 dakika falan sürdü ama, onları sahnede izlemek çok güzeldi.Sonra ilk kez buz pateni yaptılar, becerdiler de keratalar, annelerine çekmişler ne de olsa :) ilk kez aşık oldular ikiside. E bu kadar sanırım, gerçekten çok iyi bir yıl değilmiş yahu. İnşallah bu yıl bir sürü güzel ilkler yaşarız, çok mutlu ve sağlıklı oluruz.